Bumerang

Oyun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Oyun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Nisan 2014 Salı

Tomb Raider "A Survivor is born" inceleme

       
 
          İlk çıktığı yıllardan beri oynadığım Tomb Raider serisinin son oyunu "A Survivor Is Born". İlk yılların bol bulmacalı hoplamalı zıplamalı oyunlarındaki cool Lara'nın havasının nereden geldiğini bu oyunda anlıyoruz. Çünkü bu oyunda Lara çok genç ve oyun boyunca tam bir yaşam savaşı veriyor. Böyle bir maceradan çıkan Lara'nın sonraki maceralarda korkusuzca yol alması normal. Diğer oyunlardan bence farkı, insani duygularının daha iyi hissettirilmesi olmuş. Yani bu Lara acıkıyor, acı çekiyor hatta korkuyor. Sonraki oyunlarda(daha doğrusu öncekilerde) hep aklıma gelen bu kız hiç üşümez mi, korkmaz mı, acıkmaz mı soruları bu son oyunda çözülmüş. Ayrıca oldukça fazla silaha sahibiz. Sıkça karşımıza çıkan kamp ateşlerinin başına çöktüğümüzde daha fazla yetenek edinmemiz, silahlarımızı geliştirmemiz de mümkün.


         Tüm seriyi oynamış bir oyunsever olarak Underworld ve bu son oyun benim favorim. The guardian of light  ise üzgünüm ama 1996 yılında çıkan ilk oyundan daha kötüydü bence. Son oyunda diğer oyunlarda olduğu gibi oyunun çözümüne baksam mı bakmasam mı diye hiç düşünmedim. Çünkü bu oyun diğerleri gibi çokca bulmacayla örülü bir şekilde ilerlemiyor. Yetenek ve hızlı karar verme daha önde bu oyunda. Bir güzellik de save'ler için yapılmış. Save'ler çok az geriden başlıyor bu şekilde oyundan kopmanız önlenmiş. Oyunda hint olarak kullanabileceğiniz L1 ile,  gideceğiniz yeri sarı bir ışık olarak görebiliyorsunuz ayrıca etrafta zararlı olabilecek, düşman, vahşi hayvan gibi unsurlar da kırmızı olarak görülüyor. Sürekli bir hayatta kalma heyecanıyla oynuyorsunuz oyunu, bu gerçeklik adrenalinize tavan yaptırıyor.



Gelelim konuya; Bir Japon efsanesinin peşine düşmeye karar veren Lara ve arkadaşları bir gemiyle yola çıkarlar. Bütün felaketleri mıknatıs gibi üzerine çeken kahramanımızın gemisi batar ve kendisini bir adada bulur. Ve hayatta kalma mücadelesi başlar....

Not:  Oyunun başlarında bir geyik vurmak zorunda kalan ve üzülüp "yazık amaaa" diyen ben oyunun ortalarında etrafta koşuşup duran tavuklara ok atarken buldum kendimi. Survivor kanıma mı işledi nedir?

Sevgiler Başak


Oyundan videolu bölümler:












10 Nisan 2014 Perşembe

80'li yıllarda oyun teknolojisi



              Oyun oynamaya 80'li yıllarda Sinclair ZX Spectrum 48K ile başlayıp Amiga ile devam eden sonra PC'lere kavuşan ve ardından da konsollarla devam eden benim yaşımdaki, hala içindeki çocuğu yaşatanlar, oyun sektörünün geldiği son noktadan oldukça memnundur. Grafikler, konu, renkler, gerçeklik hepsi bizim gözümüzde daha da değerli. Çünkü bugünlere gelişini adım adım takip ettik. 

              Biz bir oyunu kasetten yüklemek için en az 10 dakika bekler, ERROR yazısını ekranda görüp kafa ayarı yapıp tekrar tekrar yükleyerek çile çekerek ulaştığımız oyunu tam oynamaya yeni başladığımızda, annemizin hadi çok oynadın kapat artık sözleriyle sinir krizi geçiren bir nesildik. 
Oyunları yüklemek o kadar uzun sürerdi ki kendime sandviç hazırlayıp kolamı açıp geldiğimde hala yüklenmemiş olurdu. Bizim nesilin sabrı buradan geliyor olsa gerek. Şimdiki çocuklar hemen herşey olsun istiyorlar. Sektör de buna uygun hizmet ediyor tabiki. Saniyelerle açılan oyun konsolları, bilgisayarlar, tabletler daha revaçta.
           
              Bazen oyun yazılımlarının  olduğu kitaplar alıp, saatlerce bütün verileri girip "Run" "ENTER" komutlarından sonra hata mesajlarıyla dolu ekrana öylece bakakalırdık. Hadi en baştan bütün datalar, komutlar tekrar gözden geçirilir. Olmadı silinip baştan yazılırdı. Öyle internet falan ortada yok, hatta bu işleri bilen kişi sayısı sınırlı, elimizde fazla materyalde yok ama her bir oyun öyle değerli ki bitirmeden başka bir oyuna geçilmez hatta defalarca oynanır. Şimdi o kadar çok seçenek var ki bazen ben bile maymun iştahlılıkla hepsini alıp yarım bırakıp diğerine geçiyorum.


Manic Miner benim favorimdi





             Biz bilgisayarımızın iki-üç tuşuyla(bunlar çoğunlukla sağ-sol-zıplama yada ateş şeklindeydi) oynarken birden joystick lerle tanıştık. Muhteşem bir buluştu bizim için. Ama bu da kesmedi bizi, çeşitli oyun konsolları çıktı sonraları. Bunlara ek parçalar da gelişti kameralar, move'lar, içine move konan tüfekler vs. eklendi. Hatta bunları kaldırıp, hoplayıp zıplayarak, eğilip kalkarak, elimizde direksiyon varmış gibi tutarak çeşitli hareketler yaparak çalışan hatta hatta sesle çalışan konsollar çıktı. Bizde elimizden geldiğince bu hıza yetişmeye çalışıyoruz. Ama ilk bilgisayarım hala benimle ve çalışır durumda.




Anne babaların oyun-okul-sosyalleşme konularındaki hassasiyetlerini anlıyorum ama kim ne derse desin oyun oynamayı çok faydalı buluyorum. Yaklaşık 30 senedir oyun oynayan biri olarak ben hızlı karar verme, konsantrasyon, refleks, hızlı okuma, görsel hafıza gibi özellikler kazandım. Zaman planı iyi yapıldıktan sonra biraz eğlenmenin kimseye zararı dokunmaz.


Biliyorum çokca bizim zamanımızda şöyleydi böyleydi dedim kusuruma bakmayın ama şimdiki nesil gerçekten çok şanslı umarım bunun farkındadırlar

Sevgiler Başak